Kılıçdaroğlu: Hz. Hüseyin’e ağlayanlardan olup Yezit gibi davrananlardan değiliz

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Küçükçekmece’de Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi’nde düzenlenen Aruşa Matem Merasimi’ne katıldı.

Kılıçdaroğlu, buradaki konuşmasında şunları kaydetti:

“CaferiDer tarafından düzenlenen Evrensel Aşura Matem Merasimi’nde sizlerle birlikte olmanın memnuniyetini yaşıyorum. Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 61’de, yani 10 Ekim 680’de; 72 yol arkadaşı ile birlikte Kerbela’da şehit edilmesinin yıl dönümünde bu çatı altında sizlere yani tüm dostlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sevgili dostlarım. Tüm farklılıklarımıza rağmen Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının şehadetlerinden duyduğumuz acı ve onların aziz hatıralarına karşı beslediğimiz saygı bizi bugün burada buluşturdu. Ben de bu çatı altında acı ve saygı kavramları ışığında Kerbela’ya nasıl baktığımı, Kerbela’ya baktığımda neleri gördüğümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kerbela’da yaşanan; sevgili Peygamberimizin vefatından yaklaşık yarım asır sonra, çok sevdiği torununun katledilmesidir. Ancak Kerbela’nın bir diğer önemli boyutu, bu katliamın bizzat sevgili Peygamberimizin yolundan gittiğini savunanlarca gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Dolayısıyla, Kerbela’da sadece Hz. Hüseyin’in ve 72 arkadaşının toprağa düşmüş cansız bedenlerini değil; katledilenler ve katledenlerin insanı ve ahlaki tercihlerinin bir bütün olarak Kerbela’ya baktığımızda sevgili Peygamberimizi de bir muhayyel olarak görüyoruz. Bu muhayyel durumda; kendisine ve kendisinin tebliğine aracılık ettiği İslam dinine bağlı kişilerce torununun katledilmesinden kaynaklı bir hüzün, dram ve acıyı görüyoruz. Çünkü Kerbela’da hak gelince yok olan batıl yeniden uyandırılmış; dinimizin, devletin temel ilkesi kabul ettiği ve en güzel örneklerini sevgili Peygamberimizin sünnetinde gördüğümüz adalet yok sayılmıştır.

“Adaletten yanayız”

Öz bir şekilde ifade etmek isterim ki Kerbela; sadece İslam tarihinin değil, insanlık tarihinin de en büyük trajedilerinden birinin adı olsa dahi, kendisinden çıkaracağımız sonuç kin ve intikam değil, mutlak anlamda adalet ve kardeşlik olmalıdır. Hz. Hüseyin Kerbela’da şüphesiz adaleti temsil ediyordu. Ve elbette bizler, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da temsil ettiği adaletten yanayız, adaletten tarafız.

Ancak şunu da vurgulamak isterim. Hz. Hüseyin’e ağlayanlardan olup Yezit gibi davrananlardan da değiliz. Hz. Hüseyin’e ağlayıp; kim olursa olsun, kimden yana olursa olsun, hangi inanca, mezhebe, etnik kimliğe sahip olursa olsun Yezit gibi davrananlardan değiliz. Olmayacağız. Olmamalıyız.

Hz. Hüseyin, ‘Ben zulme karşı adaletin savaşını verirken, kendisi zalim olan birisinin bu harekete katılmasını istemiyorum’ demişti. Bu sözün, bu şartın günümüz İslam dünyasındaki karşılığı şudur: Her türden haksızlığa, şiddete, adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı birlikte davranmalı ve birlikte karşı çıkmalıyız. Haksızlık, şiddet, adaletsizlik, eşitsizlik; kimden gelirse gelsin, kimden kaynaklanıyorsa kaynaklansın hep birlikte karşı çıkmalıyız. Günümüzün Yezidi anlayışına; ‘Ama, ancak, fakat, lakin’ ile başlayan cümleler kurarak meşruiyet kazandırmamalıyız.

Tek bir Müslüman’ın dahi kendi Yezit’ine sahip çıkmak gibi gafletin içine düşmesini, asla ve asla kabul edemeyiz. Şehit düşeceğini bile bile yolunu muktedir olandan, yani gücü ve iktidarı elinde bulundurandan ayırarak, Hz. Hüseyin’e katılmaktan tereddüt etmeyen Hür şehit gibi zihni bir özgürleşmeye yönelmeliyiz.

Bu özgürleşmeye ve hürriyete de ancak ve ancak Hüseyin’in Kerbela’nın kumuna düşen kanından, kin ve nefret değil barış ve kardeşlik çıkartmamız halinde ulaşabiliriz. Dedesinin, babasının ve kendisinin dilinde, fikrinde, irfanında olmayan kin ve nefreti; Sünni, Şii, Caferi, Alevi, Bektaşi… Ezcümle kendisine Müslüman’ım diyen tek bir ferdin de sürdürmeye hakkı yoktur. Bizim için tek bir kriter olmalıdır, o da adalet.

“Adalet penceresinden bakabilmeliyiz”

İslam dünyasının ve tüm dünyanın temel problemlerine adalet penceresinden bakabilmeyiz. Tüm İslam dünyası olarak, bugüne kadar bunu başaramamış olmamız, başaramayacağımız anlamına gelmez. Bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Birbirimize karşı tahammülsüzlüklerimizi ortadan kaldırmakla başlayacağımız yeni bir gelecek inşası tüm coğrafyamızı barışa, kardeşliğe bir adım daha yaklaştıracaktır.

“İslam dünyasında öfkeyi değil hoşgörüyü büyütmeliyiz”

Bir Müslüman’ın açlığı, bir Müslüman’ın yoksulluğu, bir Müslüman’ın esirliği, bir Müslüman’ın çaresizliği; tüm Müslümanlığın açlığı, yoksulluğu, esirliği ve çaresizliği demektir. Komşusu açken tok yatmamak ilkesi sadece beslenme ile ilgili bir durumun reddiyesi değildir. Bu reddiye; aynı zamanda bir Müslüman’ın, her türden mağduriyetine, bir Müslüman’ın kör, sağır ve dilsiz olmayacağını da bizlere anımsatır. Dahası bu reddiye bir Müslüman’ın, bir Müslüman’ın mağduriyetinin yaratıcısı da olmaması gerektiğini ifade eder. Dolayısıyla komşumuz açken, mağdurken, yoksun ve yoksulken susamayız. Haksızlık karşısında susup, dilsiz şeytan olmayı tercih edemeyiz. Hür şehit; haksızlık karşısında susup, dilsiz şeytan olmayı reddetmiştir ve kabul etmemiştir. Susmamalıyız ve İslam dünyasında öfkeyi değil, hoşgörüyü büyütmeliyiz. Bunu başardığımızda Hz. Hüseyin’in hala akmaya devam eden kanını durdurabilir, onu huzura kavuşturabilir, Kerbela’daki hüznü dağıtabiliriz.

Bu noktada; büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyetimizin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti kimliğinin tüm İslam dünyasına rehber olacağına inanıyorum. Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanacak ikinci yüzyılının, Kerbela’da hala akmaya devam eden kanın durmasına çok önemli katkılar sunacağını görüyorum. Bu duygularla sevgiyi Muhammed Mustafa’yı, Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın şahsında tüm ehlibeyt ve sahabeyi, Kerbela’da şehit olan Hz. Hüseyin’i ve yol arkadaşlarını ve bu topraklar için toprağa düşmüş tüm şehitlerimizi şükranla yad ediyor, hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.” (ANKA)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir