Türkiye’de anayasal güvence altında olmasına karşın hak ve özgürlüklerin kullanılmasına iktidar izin vermiyor.
İktidarı protesto etmek fiilen yasak.
Birleşik Kamu-İş yöneticileri ve işçilerinin dün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) önünde protesto yapmalarına izin verilmedi. İşçiler karşılarında polisi buldu. Polis işçileri dağıttı sendika yöneticilerini gözaltına aldı.
Bundan önceki tüm protestolarda, yürüyüşlerde yaptığı gibi.
Oysa demokrasilerde iktidarı eleştirmek, düşünce açıklamak, toplantı, gösteri, yürüyüş yapmak anayasal haktır. Bu hakkın kullanılmasını önlemek ise anayasaya aykırılık oluşturur. Ancak iktidar her türlü muhalefeti ve muhalifi bastırmayı, susturmayı, gözaltı, tutuklama uygulamayı kendi hakkı gibi görüyor.
Bu sorun sadece bireysel hak ve özgülüklerde yok.
Basın özgürlüğünde de var.
İktidar basının büyük bölümünü kontrol ettiği yetmiyormuş gibi bağımsız gazetecilik yapmaya çalışan televizyon ve gazetelere de ağır baskı uyguluyor.
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde ana muhalefet liderinin yaptığı açıklamayı yayınladılar diye televizyonlara ceza kesilmez.
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde grup başkanvekilinin ve milletvekilinin bir yargı kararını eleştiren konuşmalarını yayınladı diye televizyonlara, gazetelere ceza kesilmez.
Ama Türkiye’de kesildi.
Cezanın gerekçesi ceza kadar hukuk dışıydı.
“Ana muhalefet partisi liderinin söylediklerinin doğru olduğunu araştırdınız mı, neden araştırmadan veriyorsunuz” gibi bir gerekçe!
Sanki iktidar sözcülerinin söyledikleri önce araştırılıp, doğruluğu kanıtlanınca haber yapılıyormuş gibi!
Seçim yaklaştıkça iktidarın bu ve benzeri baskılarının artacağı şimdiden belli.
AK Parti iktidarda kalabilmek için elindeki her türlü olanağı ve devlet kurumlarını kullanacak.
Muhalefeti çok daha ağır şekilde baskılayacak.
Yasaklar, cezalar yağdıracak.
Seçim yasasında yaptığı değişiklik nalıncı keseri gibi iktidara çalışacak.
İktidara yakın yargıçlar seçim kurulu başkanları atanacak.
Sandık güvenliğini tehdit eden açıklamalar şimdiden başladı.
Bunu açık edenler kurumlarından istifa ettirildi.
İktidarın bu ekonomi politikasıyla normal şartlar altında seçim kazanması olanaksız.
Bu politika kısa sürede çok büyük kitleleri yoksullaştırdı. İşsiz, evsiz bıraktı, kepenk kapattırdı.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin de itiraf ettiği gibi dar ve sabit gelirliler geçinemez duruma düşürüldü.
Kur Korumalı Mevduat Hesabı uygulamasıyla işçilerin, memurların, emeklilerin, esnafın ödediği vergilerle zenginlerin bankalardaki hesapları dövize karşı korundu. “Faizi artırmıyoruz” dediler ama bu uygulama ile yüzde 94’e varan oranda faiz uyguladılar.
Yoksuldan zengine servet aktarmaya devam ettiler.
Bu politikadan vazgeçmeye de niyetleri yok.
Çünkü kurdukları çarkın bozulmaması gerekiyor.
Çarkın zenginlerden ve birlikte zenginleştiklerinden yana dönmesinden daha önemli bir amaçları yok.
Bu nedenle iktidarda kalmaları gerekiyor.
Onun için her şeyi yapıyorlar ve yapacaklar.