Hesapları ters tepti! ABD’nin EastMed kararında ”Türkiye” detayı
Doç. Dr. İsmail Şahin, ABD’nin EastMed projesinden desteğini çekmesini AA Analiz Masası için değerlendirdi.
***Bilindiği üzere Doğu Akdeniz’de meydana gelen keşiflerin ardından buradaki doğalgaz kaynaklarının hangi usulle Avrupa’ya taşınacağı gündeme gelmiş ve nihayetinde İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında 2 Ocak 2020 tarihinde imzalanan anlaşmayla Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya’yı birbirine bağlayan bir boru hattının inşa edilmesi konusunda mutabakata varılmıştı.
Her ne kadar anlaşma iki yıl önce imzalanmış olsa da EastMed projesi, Rusya’nın Kırım’ı ilhakından beri gündemi meşgul ediyordu. Bu proje Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmayı ve böylece kıtanın enerji arz güvenliğini sağlamayı öngörüyordu. Bu konuda ısrarcı olan ABD idi. Zira Washington, Rusya’nın Avrupa Birliği’ne (AB) karşı doğalgaz bağımlılığını bir silah olarak kullandığını ileri sürüyordu. Bu yüzden Doğu Akdeniz gazını, Rusya-AB ilişkileri bakımından oldukça önemsiyordu. Ayrıca Doğu Akdeniz gazı üzerinden geliştirilecek yeni iş birliklerinin bölge ülkelerinin sınırlı olan ikili ilişkilerini genişletmesine yardımcı olacağını da varsayıyordu.
– SİYASİ BİR PROJE
Başkan Donald Trump döneminde ABD’nin İsrail, Arap ülkeleri, GKRY ve Yunanistan arasında bağların kuvvetlendirilmesine özel önem verildi. Nitekim bu bağlamda Trump yönetiminin iki somut adım attığı söylenebilir. Birincisi, GKRY, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır’ın katılımıyla 14 Ocak 2019 tarihinde Kahire’de temelleri atılan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na (DAGF) verdiği güçlü destek. İkincisi ise EastMed projesinde oynadığı aktif rol.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Mart 2019’da Kudüs’te düzenlenen Yunanistan, GKRY ve İsrail zirvesine katılarak yapılması planlanan EastMed projesine ABD’nin desteğini bir kez daha ilan etmişti. Böylece Washington, Türkiye’yi dışlayan DAGF ve EastMed’e açık destek sunarak, Doğu Akdeniz’deki tarafını tartışmasız bir şekilde ortaya koymuştu. Aslında tüm bunlar ABD’nin diplomatik manevra alanını kısıtlayacak derecede yükü ve bedeli ağır siyasi girişimlerdi.
– KAÇIRILAN FIRSATLAR
Washington yönetiminin Doğu Akdeniz meselesine bu denli dahil olmasının önemli bir nedeni de Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımından duyduğu rahatsızlıktı. Bu yüzden ABD, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir politika ile Ankara’yı cezalandırmayı hedefliyordu. Yunanistan ve GKRY’nin amacı zaten belliydi. İsrail ise kendisine yeni bir siyasi alan açılmasından memnundu. Ancak EastMed’in Türkiye’yi cezalandırıcı bir araca dönüştürmesi, tarihi fırsatları baltalayan ve birçok açıdan ciddi sorunlara yol açan ciddi bir hataydı. Bunlar şöyle özetlenebilir:
Birincisi, Türkiye-AB ilişkileri bakımından önemli bir fırsat kaçırıldı. Dünya genelinde birçok uzman ve akademisyen verimlilik, maliyet, karlılık ve güzergah yönünden proje için en rasyonel rotanın Türkiye olduğunu ısrarla belirtmişti. Şayet bu teknik görüşler dikkate alınsaydı, Türkiye-AB ilişkileri daha ileri bir aşamaya geçebilirdi. Zira Türkiye’nin coğrafi konumu ve mevcut gaz altyapısı, Avrupa’nın enerji güvenliği ihtiyacını daha ucuz ve daha verimli sağlama imkanına sahipti.
İkincisi, Rum tarafının doğalgazı, konumunu güçlendirmek amacıyla kullanmaya kalkışması ve Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayması, Kıbrıs Türk tarafının “İki Devletli Çözüm” formülünü benimsemesine neden oldu ve böylece adayı birlikte yönetme düşüncesi sukutuhayale uğradı.
Üçüncüsü, Türkiye ile Yunanistan arasındaki güven bunalımını daha da derinleştirdi ve iki ülke arasındaki iş birliği alanlarını ziyadesiyle tahrip etti. Dördüncüsü, NATO ve AB içindeki anlaşmazlıkları körükledi, müttefiklik ruhunu zayıflattı ve bu iki kurumun Doğu Akdeniz’de güç kaybetmesine kapı araladı.
Beşincisi, Doğu Akdeniz’deki ihtilaflar ve çatışma riski, Rusya ve Çin’in bölgede daha güçlü konumlar elde etmesine ve Amerikan gücünün gerilemesine hız kazandırdı. Son olarak, Türk kamuoyunda NATO, Batı ve ABD karşıtı tutumun bir hayli yükselmesine yol açtı.
Doğu Akdeniz’deki diplomatik ilişkilere objektif bakıldığında, EastMed’in Türkiye’den ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden (KKTC) taviz koparmayı hedefleyen kötü niyetli siyasi bir proje olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyor. Bir defa çok taraflı bölgesel barışa ve istikrara hizmet etmekten ziyade bölgesel ihtilafları ve kaosu derinleştirdi. Halbuki Türkiye’yi dışlamak ve çevrelemek yerine iyi niyetli bir yaklaşımla Türkiye, KKTC, GKRY, İsrail, Yunanistan ve Mısır arasında yeni bir stratejik ittifak geliştirmeyi amaç edinseydi, tüm taraflara hem ekonomik hem de siyasi kazançlar sunan yeni bir model ortaya çıkabilirdi.
– ABD’NİN ÇELİŞKİLERİ
Burada göz ardı edilen önemli bir nokta da ABD’nin, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını NATO’nun yumuşak karnı görmesine karşın, Türkiye gibi önemli bir NATO müttefikinin doğalgaz konusunda Rusya ve İran’a bağımlılığını bir tehdit olarak algılamamasıdır. Bu, açık bir çelişkidir. Ortadoğu’da Batı hakimiyetinin göreli olarak azalması, bölgede Çin ve Rusya’nın çıkarlarının artması, Türkiye’nin Batı dünyasıyla bozulan ilişkileri ve zayıflayan NATO gibi öne çıkan kaygılar dikkate alındığında, sadece AB’nin değil, aynı zamanda Türkiye’nin de doğalgaz için Rusya ve İran’a bağımlılığının ortadan kaldırılmasının zarureti ortaya çıkar. Yine bu noktada Doğu Akdeniz gazı önemli bir rol oynayabilirdi.
– TÜRKİYE’NİN ARTAN CAYDIRICILIK GÜCÜ
EastMed projesinden ABD’nin desteğini çekmesinin nedenlerinden birisi de Türkiye’nin artan bölgesel askeri üstünlüğü ve buna eşlik eden caydırıcılığıdır. Zaten Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ortaya koyduğu kararlılık ve Libya’yla imzaladığı anlaşma, EastMed projesini büyük bir çıkmaza sürüklemişti. Projenin tarafları Türkiye’den taviz koparamadığı gibi Asya’nın yükselen güçleri karşısında paniğe sürüklenen ABD, Türkiye’yle yeni bağlantılar ve ortaklıklar kurma ihtiyacının farkında. Dahası yükselen bu güçleri dengelemek için güçlü bir NATO’ya duyulan gereksinim Türkiye’nin stratejik değerini artırıyor. Nitekim Türkiye, NATO içerisinde gelişmiş silah sistemleriyle ve diplomatik gücüyle ikamesi güç katma değere sahip bir ülke.
Ayrıca belirtmek gerekiyor ki, Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar Türkiye’yi zayıflatmaktan ziyade güçlendirmiştir. Amerika’nın ve NATO’nun Çin ve Rusya karşısında caydırıcılığının güçlendirilmesi için Türkiye’nin desteği esastır. Şayet ABD yeni konjonktürde sadece Çin ve Rusya’ya odaklanmayı tercih ediyorsa, o halde Doğu Akdeniz’de istikrar sağlayıcı bir stratejiye yönelmesi rasyonel bir davranış olacaktır. Diğer taraftan Washington’un, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki etkisini sınırlamak için ABD’ye bel bağlayan ülkelerden bir koalisyon demeti oluşturma çabası, uzun vadede NATO’ya zarar verebilecek sakıncalı bir seçenektir.
Beyaz Saray’ın Türkiye’yi tedirgin edecek ölçüde, komşularına silah ve askeri güç gönderme alışkanlığından vazgeçmesi önemlidir. Şu anda iki ülke arasında en çok ihtiyaç duyulan eksiklik, müttefiklik duygusunun yeniden tesis edilmesidir. ABD’nin S-400 hava savunma sistemleri almasından dolayı Türkiye’ye “ABD Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA)” kapsamında yaptırımlar uygulamasına karşın benzer şekilde Rusya’dan S-400 satın alan Hindistan’a muafiyet getirme girişimi, Türk kamuoyunun yakinen takip ettiği bir konudur. Türk kamuoyunun hem Doğu Akdeniz’de hem de S-400 konusunda Türkiye’ye ABD tarafından haksızlık yapıldığını düşünmesi dikkat çekicidir. Türk kamuoyunun güvenini kazanmak için bu noktada Washington’ın takip edeceği başlıca yol, EastMed’ten çekildiği gibi CAATSA yaptırımlarına da ivedi bir şekilde son vermektir.
***[Doç. Dr. İsmail Şahin Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir]