CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Edirne’deki grup toplantısında konuştu.
Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Geçen hafta salı Erzurum’daydım. Şimdi Edirne’deyiz. Erzurumluların Edirnelilere selamı var, o selamını getirdim, üstümde kalmasın. Bu vesileyle; Edirne’den de Erzurum’a selamlarımızı gönderelim. Dadaşlar kentine selamlarımızı gönderelim. Orası tarihi bir kent, kadim bir kent. Burası da tarihi bir kent, kadim bir kent. Bakıldığı zaman Edirne, 8300 yıllık tarihiyle görkemli bir kent. Metrekare başına düşen tarihi eser itibarıyla, Floransa’dan sonra dünya ikincisi. Olağanüstü güzel bir kentimiz var ve bu kenti bütün dünyaya tanıtmak zorundayız. O nedenle bu kenti bütün dünyaya tanıtmak zorundayız. Türkiye’ye gelen her üç turistten birisi, mutlaka Edirne’ye geliyor. Dolayısıyla Edirne’nin Türkiye’nin tarihinde, dünya tarihinde önemli bir yeri var. Bu önemi sadece biz değil, bütün dünyaya da duyurmak zorundayız.
“Üretici, besici, hepsi sıkıntılı”
Edirne aynı zamanda tarih kenti, fakat aynı zamanda bir tarım kenti. Olağanüstü güzel, bereketli toprakları var. Tabii sadece Edirne dersek, haksızlık etmiş oluruz. Bütün Trakya, olağanüstü bir zenginliğe sahip. Trakya’nın bereketli toprakları var. Ama bu topraklar bizim arzu ettiğimiz verimi henüz vermedi. Çünkü çiftçi, biraz bekliyor. Sıkıntılı çiftçi; üretici, besici hepsi sıkıntılı. Bugün bir tarlaya gittik. Ayçiçeği, yani gündoğdu tarlasına gittik. Orada çiftçilerle buluştuk. Onların dertlerini kısmen de olsa onların ağızlarından dinledik. Sorunu yaşayandan sorunu dinleyeceksin. Eğer bir sorunu çözmek istiyorsan, çözme konusunda niyet varsa ve çözüm gerçekten amacına ulaşacaksa sorunu yaşayanı bir dinleyeceksin. Nedir bu insanın derdi? Anlatsın derdini, sonra biz çözüm üretelim.
“Mazotta, gübrede, ilaçta, tohumda sıkıntı var”
Evet, sorun çok. Mazot sıkıntımız var diyorlar. Evet, sıkıntı var. Gübrede sıkıntımız var diyorlar. Evet gübrede sıkıntı var. İlaçta sıkıntı var. Tohumda sıkıntı var. Ürünü eksik. ‘Şimdi satacağız, ya zarar edersek.’ Tonunu 16 bin liradan almak zorundadır, mevcut olan iktidar. Ayçiçeğinin tohum tonunu 16 bin liradan almak zorundadır. Yani 16 liradan almak zorundadır. Bu fiyat, benim bulduğum bir fiyat değil, onu da söyleyeyim. Maliyetlerin ortaya çıkardığı bir fiyat ve çiftçinin önümüzdeki yıl üretim yapabilmesi için 16 liraya ihtiyacı var. Eğer 16 lirayı alabilirse önümüzdeki yıl da rahat bir şekilde ekecek. Destekleme, henüz hariç. Bunun fiyatı da uzun süredir hiç değişmedi. Onun da makul bir çerçevede değişmesi lazım. Şimdi biz ayçiçeği için bunu diyoruz ama, sadece ayçiçeği değil Türkiye’nin sorunu. Manisa’yı ele alalım. Alaşehirliler de bekliyorlar, ‘çekirdeksiz kuru üzümün fiyatı ne olacak’ diye. Onlar da uğraşıyorlar. Onlar da alın teri döküyorlar. Onlar da sattıkları ürünün dünya çapında, zaten kuru üzümün çok meşhur, onlar da bir fiyat bekliyorlar. 2 dolar karşılığı Türk lirası bekliyorlar, kilosu. Çok pahalı değil aslında Avrupa’ya gittiği zaman o 10 dolar oluyor, 15 dolar oluyor. Ama Türkiye’de çiftçiye en azından 2 dolar karşılığında Türk lirasını verebildiğimiz zaman ne olacak? Manisalı üzüm üreticisinin de yüzü gülecek.
“Tarımın bir stratejik sektör olduğunu bütün dünya öğrendi”
Bunları anlatmamın temel nedeni şu; pandemiden sonra tarımın bir stratejik sektör olduğunu bütün dünya öğrendi. Hepimiz öğrendik. Sokaktaki vatandaş da öğrendi. Amerikalı da öğrendi. Japon da öğrendi, Rusya da öğrendi, Güney Kore de öğrendi, Papua Yeni Gine de Uganda da öğrendi. Peki acaba bizi yönetenler, tarımın stratejik sektör olduğunu öğrenebildiler mi? Orada kocaman bir soru işaretimiz var.
Ayçiçeği diyorum. Erdoğan iktidarları döneminde, 34 buçuk milyar dolar, ayçiçği ve benzer ürünlerin ithalatına para verildi. Rakam küçük bir rakam değil. İhracatına değil, ithalatına ödüyorsunuz. Siz o paranın yarısını verseniz bizim çiftçimize, emin olun sadece Türkiye’yi değil bütün Avrupa’yı besler. Bu gerçeğin bilinmesi lazım.
“Bu toprakların tarım için korunması lazım”
Trakya topraklarının bölündüğünü de biliyorum. Büyük bazı firmaların, geniş alanlar satın aldıklarını da biliyorum. Bu konuda da kaygılar var. Bu bereketli toprakların, sanayiye dönüşmemesi lazım. Sanayi başka yerlerde yapabiliriz. Çorak arazilerimiz var, taşlık arazilerimiz var. Orada sanayi yapabiliriz. Ama bereketli toprağı her yerde bulamazsınız. Bu topraklar bizi besleyen topraklar, bu topraklar mübarek topraklar. Bu toprakların tarım için korunması lazım.
İktidara önerilerim var. Defalarca söyledim. Çiftçiye mazotu pahalı vermeyin dedim. Yata mazotu; ÖTV’siz, KDV’siz veriyorsun. Yat alsın, itirazım yok, gitsin gezsin, itirazım yok, eğlensin, itirazım yok, koyları gezsin, Akdeniz’i, Ege’yi gezsin, itirazım yok. Ama çiftçiye de mazotu KDV’siz ÖTV’siz ver. O traktöre binip koylara gitmeyecek, tarlaya gidecek tarlaya. Üretmek için tarlaya gidecek.
“Bay Kemal’in sözü var”
Akaryakıta zam geldi. Şehirde yaşıyorsanız, arabanızı kullanmazsınız. Belediye otobüsüne binersiniz. Çiftçi ne yapacak? Tarlaya metro ile mi gidecek? Mecburen traktörle gidecek. Traktörle gidecek, üretecek, bizim karnımızı doyuracaksa; ona mazotu indirimli vereceksiniz, KDV’siz, ÖTV’siz. Bu konuda sözüm var. Bay Kemal’in sözü var. Açık ve net söylüyorum. İktidarımızda Allah’ın izniyle göreceksiniz. Çiftçiye; KDV’siz, ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz.
“Yoksulluğu yenmek için yoksulluğu afişe etmeyeceksiniz”
Kırsaldaki kadın ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Kırsal boşalıyor. Gençler kalmadı. Asgari ücret için büyük kentin varoşlarına gidiyorlar. ‘Acaba asgari ücretle iş bulabilir miyiz’ diye. Çünkü ektikleri ürünün karşılığını alamıyorlar. Onların sigorta primlerini, sosyal devlet ödeyecek. Böylece gençler ve kadınlar yeri zamanı gelince emeklilik haklarına kavuşmuş olacaklar.
Ayrıca kadın kardeşlerim için şunu da söyleyeyim. Aile Destekleri Sigortası’nı getireceğiz. Hiçbir evde, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Her anne evladını huzur içinde yatağa yatıracak. Özellikle yoksul ailelerde kadına söylüyorum. Yoksul ailelerde kadın kardeşlerime söylüyorum. Sizi yaşadığınız evde erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Bankaya hesaba bankaya yatıracağız, parayı gideceksin bankadan aylığını çekeceksin. Aile Destekleri Sigortası’yla aylığını çekeceksin. Dolayısıyla kimseye muhtaç olmayacaksın. Yoksulluğu yenmek için yoksulluğu afişe etmeyeceksiniz. Sağ elin verdiğini, sol el görmeyecek. İnsanın onurunu koruyacaksınız ve insana değer vereceksiniz. Yoksulluk kader değildir. Yoksulluğu yaratan iktidarların izledikleri politikalardır. Biz bu politikalara son verip; her evde huzurun, her evde bereketin olmasını sağlayacağız.
1971 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu, Aile Destekleri Sigortası’nı hayata geçireceğine dair söz vermiş. Hangi yıldayız? 2022. Niçin bugüne kadar Aile Destekleri Sigortası hayata geçmiyor? Çünkü yoksulluğu kullanıyorlar. Yoksulluğu istismar ediyorlar. ‘Yoksullara yardım yapalım, görünür olsun, onlar bize oy versinler.’ Bu kardeşiniz de diyor ki: ‘İster oy verin, ister vermeyin. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, her evde huzurun olduğu bir Türkiye’yi kesinlikle yaratacağız.’ Kesinlikle sağlayacağız. Bundan herkesin emin olmasını isterim.
“Bizim saray merakımız yok”
Size bir sorun daha anlatayım. Sorununu anlatacağım yer Gaziantep. Gaziantep’te canlı hayvan üreticileri perişan vaziyette. Hayvanlarını satamıyorlar. Hayvanlar belli bir kiloya gelmiş. Bu saatten sonra onların beslenmeleri, onlara kilo aldırmıyor. Normalde bunların kesime gitmesi lazım. Kesime gitmesi için belli bir bedelin ödenmesi lazım. O bedel ödenmiyor. Diyor ki üretici, ‘ben bu hayvanı beslemek zorundayım, besliyorum ama zarar ediyorum’ diyor.
Otoyolu kestiler, seslerini duyurmak için… Vali kızdı, ‘Niye kesiyorsunuz?’ Diğerleri kızdı, ‘Niye kesiyorsunuz?’ Sonra davet ettiler, ‘kızdılar.’ Çözün sorunu. Eğer bıçak kemiğe dayandıysa, Antepli üretici, besici; kızmak zorundadır, bağırmak zorundadır. Hakkını aramak zorundadır bu insan. Hakkını aramayıp ne yapacak bu insanlar? Türkiye’nin neresine giderseniz, bir sorunla karşı karşıyasınız. Bir sorunlar yumağı haline getirdiler Türkiye’yi. Ama siz izin verirseniz, siz destek verirseniz; Türkiye’yi bu sorunlardan arındıracağız. Güzel bir Türkiye’yi, güvenlikli bir Türkiye’yi, herkesin rahat geçindiği bir Türkiye’yi; bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında insanların özgürce gezdiği bir Türkiye’yi, herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye’yi yeniden ayağa kaldıracağız. Emin olun. Bizim saray merakımız yok. Saraylar merakımız da yok. Beyefendiye tahsis edilen, yanlış hatırlamıyorsam, 10 tane saray var. Biz ülkemizi mütevazı Çankaya’dan yönetmek isteriz. Biz oradan yönetmek isteriz.
“13 tane uçağı ne yapacaksın?”
Erdoğan’a da söyledim, ‘israf haramdır kardeşim ya israf yapma, israf yaptığın andan itibaren fakirin fukaranın hakkını yiyorsun sen, israf yapma bari bir israf genelgesi çıkar.’ 10 mu 13 tane uçağı var ya yetmiyor mu? Bir uçak sana kardeşim ya. Hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmadığı kadar sarayın var ya… Ne yapacaksın bu sarayları? Düzelteceğiz.
“TBMM’nin bir kısmı milletin değil sarayın vekili”
Bilmenizi istiyorum. Bir devletin adaletle yönetilmesi gerektiğini, bir devletin erdemle yönetilmesi gerektiğini, bir devletin ahlakta yönetilmesi gerektiğinin defalarca söyledim. Bir devlet hukukun üstünlüğü kuralı içinde yönetilir. Bir devlet baskıyla yönetilmez, şiddetle yönetilmez, bunu da defalarca söyledim. Elinde sopayla insanların kafasına vurulmaz. Demokrasi istiyorsak her alanda istiyoruz. Devleti böyle yöneteceksiniz; ahlakla, erdemle yöneteceksiniz. Bilgiyle birikimle yöneteceksiniz. Devlette liyakati yok ederseniz devleti çürütmüş olursunuz.
Defalarca söyledim, bir kez daha söyleyeyim. Şu anda çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıyayız. Buyurun TBMM’ye bakın. Oradaki milletvekillerinin büyük bir kısmı, milletin vekili değil, sarayın vekili. Milletin vekili ile sarayın vekili arasında fark vardır. Saraydan beslenen ve saraydan talimat alıp el kaldırıp indiren insanlar, yani bir kişiden talimat alanlar el kaldırıp indirenler; milletin sözcüsü, milletin sesi olamazlar zaten.
“Birilerinin lütfuyla, bir koltuğa gelmişse yargıçlık yapamaz”
Yargıya bakın. Sarayın talimatını dinleyen savcı, hemen alınır, süratle Yargıtay üyesi yapılır. Bir tek Yargıtay kararının altında imzası olmadan Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilir. Bay Kemal de bunu yiyecek. Yemezler, yemezler. Yargıtay’da o kadar yargıç var ve onların her birisinin imza attığı kararlar var. Bu kadar yargıç varken yıllardır orada çalışırken; birisi paraşütle gelecek. Niçin? Sezgin Baran Korkmaz’ı talimatla serbest bıraktılar ya onların ödüllendirilmesi lazım. Beyefendiye, Yargıtay üyeliği teklif etmişler. ‘Ben Anayasa Mahkemesi’ne üye olmak istiyorum.’ Nereye üye olursan ol sen yargıçlık yapamazsın. İster Anayasa Mahkemesi ister başka bir yer. Yargıç vicdanıyla karar veren kişidir. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veren insandır. Eğer yargıç; birilerinin talimatıyla, birilerinin lütfuyla, bir koltuğa gelmişse, yargıçlık yapamaz. Dolayısıyla çoklu organ yetmezliği derken, yargının içinde bulunduğu durumu da hepimizin görmesi lazım.
“KPSS olayı büyüdü, kapatamıyorlar”
Yürütme dediğimiz, KPSS sınavı bunun en basit örneğidir. En sıradan örneğidir. Olay bu kadar büyümese derhal kapatacaklardı. Ama olay büyüdü, kapatamıyorlar. Efendim ‘Devlet Denetleme Kurumu’nu harekete geçirdik.’ Dünyanın yolsuzluğu var, ‘beşli çeteler’ malı götürüyor. Görevlendirsene, Devlet Denetleme Kurulu’nu. Görevlendirilemez oraya. Kendisi de o işin bir parçası çünkü. Bütün bunları biliyoruz.
“Yapacak çok işimiz var”
Yargının bağımsızlığını sağlayacağız. Parlamentoda gerçekten milletvekilleri milletin sesi olacak. Dolayısıyla Siyasi Partiler Yasası’nda ciddi bir değişiklik yapacağız. Bu konuda altı lider anlaştık ve görüş birliğine vardık. Bu konuyu kamuoyuyla paylaştık. Tek kişinin iradesine, Türkiye Cumhuriyeti Devletini de bırakmayacağız. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Cumhurbaşkanı, halkın cumhurbaşkanı olacak. Birilerinin cumhurbaşkanı olmaz. Ya ona başka bir isim bulacaksın ya da cumhurbaşkanlığı unvanını kullanmayacak. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyoruz. Dolayısıyla bizim yapacak çok işimiz var.
Ama şundan emin olmanızı isterim. Neyi, nasıl yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Altı lider, çok iyi biliyor. Bütün mesele bunun zamanlaması, bununla ilgili bir çalışma da yapıyoruz. Altı parti kendi içinde bu çalışmayı yapıyor. Belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra bunu da kamuoyuyla paylaşacağız. Biz ülkemizi seviyoruz. Altı siyasi parti, farklı partiyiz. Ama hepimiz bu ülkenin demokratikleşmesine savunuyoruz. Bu ülkede huzurun olmasını istiyoruz. Bu ülkede gelir dağılımının eşit olmasını istiyoruz bakınız.
Kur Korumalı Mevduat
Kur Korumalı Mevduat… ‘Faize karşıyım’ diyor, değil mi? Erdoğan ‘faize karşıyım’ diyor. İlk altı ayda yani bu yılın ilk altı ayında felaket bir tablo var; bankaların kârı milyarları buluyor. Bu yılın ilk altı ayında bankaların kârı yüzde 400. Faiz geliyor, banka ne yapar? Para ticareti yapar, kredi verir, faiz uygular karşılığını alır. Eğer bankalar yüzde 400 ilk altı ayda kar elde ediyorsa… Çiftçi yüzde 400 kar elde ettin mi? Hayır. Esnaf, sanayici, ücretli? Hiçbir meslek grubu yüzde 400 kar elde etmedi. Bankacılık hariç. Yüzde 400 kar. Neymiş? Beyefendi faize karşıymış. Ne yapacaksın? Karşı olduğunu söyleyeceksin, birileri malı götürecek. Sadece bu mu? Hayır. Kur Korumalı Mevduat. ‘Ekonominin kalbine yerleştirilmiş bombadır’ diyorlar. Bomba değil, atom bombası, atom bombası. Dünyanın parası, beyler götürdüler. Bir; parayı yatırıyorsun, Türk lirası yatırıyorsun. İki; sana güvence veriyorlar. Üç; faiz artarsa, ‘hiç merak etme hiç zararın olmayacak dövizle ödeyeceğiz.’ O garantiyi de sana veriyorlar. Vergi? ‘Senden vergi de almayacağım’ diyor.
“Bizim iktidarımızda öyle döviz garantisi falan filan yok”
Buradan kur korumalı mevduat sahiplerine, yani bir avuç kişiye sesleniyorum. Bizim iktidarımızda; sadece ve sadece faizi alacaklar. Öyle döviz garantisi falan filan yok. Türkiye, sömürge bir ülke değil. Birilerinin sömürge alanı da değil. Bu ülkenin hakkını, hukukunu da sömürü etmeyeceğiz kimseye. Paran varsa bankaya yatırsın, kaç lira faiz götürür koyarsın faizini de alırsın.
“Ekonomi nasıl yönetilir bunu dahi bilmiyorlar”
Kardeşim sonra döneceksin, sanayiciye gideceksin ‘sen stokçuluk yapıyorsun’ diye suç atacaksın. Stokçuluk yapıyorsun dedikleri reel sektörün, 160 milyar dolarlık açığı var. Para ihtiyacı var. Bunların ekonomiden haberleri bile yok. Ekonomi nasıl yönetilir bunu dahi bilmiyorlar. Bir sanayiciye, ‘stokçu’ denir mi Allah aşkına? Adam üretiyor zaten belli bir stoku olmak zorunda. Üretimin ne olduğunu, stokun ne olduğunu bilmiyorlar. Ama stokçuluğu çok iyi biliyorlar. Ülkenin çözülecek çok sorunu var. Ama biz çözeceğiz. Bundan emin olmanızı isterim. Sanayiciler de özellikle katma değeri yüksek ürün ürettikleri sürece hep yanlarında olacağız.
İktidarımızda ilk bir hafta içinde esnafın bankalardan ve esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları faizleri sileceğiz. Faiz olmayacak, bir sefere mahsus faizleri sileceğiz. Zaten esnaf battı. Yerine koyamıyor zaten esnaf. Bir de faiz var, sürekli takla attırıyor, sürekli borçlar büyüyor, ödeyemiyor.
Çiftçiye de sözüm var. Çiftçilerin de bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz. Onların da faizi olmayacak. Bir sefere mahsus olarak silinecek. Dolayısıyla kim üretiyorsa, kim emek harcıyorsa onlardan yana politika izlemeye devam edeceğiz.
“GATA’yı tekrar şanlı ordumuza teslim edeceğiz”
Başka? Elbette ki kamunun kendi içinde de sorunları var. Örneğin; dünyada hastanesi olmayan tek ordu, bizim ordumuz. Askeri hastaneleri yeniden açacağız. GATA’yı tekrar şanlı ordumuza teslim edeceğiz.
“Milli Kurtuluş Savaşı’nda bile el avuç açmadık”
Türkiye’nin itibarını büyük ölçüde zedelendi. Düne kadar hakaret ettikleri kişilerin kapısına gittiler, dilenci gibi el avuç açtılar. Ya biz Milli Kurtuluş Savaşı’nda bile el avuç açmadık. ‘Biraz dolar ver bari iktidarı koruyalım’ diyenler kendilerini bir de dünya lideri olarak tanıtıyorlar. Allah aşkına? Karikatür gibi bir şey yani, akıl alacak şey değil. Bütün bu gerçekleri bilerek hareket etmek zorundayız. Bütün bu gerçekleri bilerek çözümleri üretmek zorundayız. Bunları yapacağız.
“Bizim milliyetçiliğimiz öğrenmek istiyorlarsa rahmetli Ecevit’e bakacaklar”
Başka ne yapacağız? Allah nasip ederse sizlerin takdiriyle iktidar olduğumuzda göreceksiniz. Cumhuriyet döneminde kaybettiğimiz bir yer var. Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yer. Bunlar kendilerini kahraman ilan ediyorlar. Ya türbeyi kaçırıp, o toprağını terk eden adamı kahraman ilan ettiler. Akıl tutulması var. O türbeyi yerine götüreceğiz. Şanlı bayrağımızı oraya dikeceğiz. Hiç kimsenin endişesi olmasın.
Buraya bir parantez açalım. Bahçeli ne diyor bunun için Allah aşkına? Ne diyor Bahçeli? Bana kızıyor. Bizim milliyetçiliğimiz öğrenmek istiyorlarsa rahmetli Ecevit’e bakacaklar. Kıbrıs’a bakacaklar. Akdeniz’e bakacaklar, Akdeniz’in sularına bakacaklar. Sen kim; bizim milliyetçiliğimiz, tartmak, ölçmek kim? Süleyman Şah Türbesi kaçınırken, toprak terk edilirken sesin bile çıkmadı. Parantezi kapatalım.
“Kimsenin inancı, kimliği, yaşam tarzı siyasete alet edilemez”
Bakın bir şey söyleyeyim. Hiç kimsenin inancı, hiç kimsenin kimliği, hiç kimsenin yaşam tarzı; siyasete alet edilmez. Anne babanızı seçme özgürlüğüne sahip misiniz? O zaman bu niye siyaset konusu olur? Herkesin kimliğine saygı göstereceksiniz. Herkesin inancına saygı göstereceksiniz. Herkesin yaşam tarzına saygı göstereceksiniz. Siyasetin konusu; evlerde huzur var mıdır, yok mudur? İnsanlar alın teri döktüğünde karşılığını alıyor mu, almıyor mu, emekli rahat geçiriyor mu, geçirmiyor mu, işsizlik varsa işsizlik sorunu nasıl çözeceğiz. Baba işsiz anne işsiz çocuk işsiz, evde birbirlerinin yüzlerine bakamıyor. Siz o sorunu çözeceksiniz? Çocuklarınızı üniversiteyi bitirdi. Üniversitede bitirdikten sonra işsiz, bunlar nasıl iş bulacaklar? Çocuklarınız üniversiteyi kazandı, büyük kentlere gidecekler, hangi yurtta kalacaklar bunlar? Bu sorular var, siyasetin konusu bu.
Dolayısıyla biz kişilerin inançlarını, kimliklerini, yaşam tarzlarını, siyaset konusu yapmayacağız. Bizim siyaset konusu yaptığımız Türkiye’nin büyümesidir, Türkiye’nin kalkınmasıdır. Ancak şunu söyleyeyim. Dine, inanca saygımız var ama bunun siyasete malzeme edilmesini asla kabul edemeyiz.
Gençlere söz verdim. En geç bir yıl içinde yurt sorununu çözeceğiz. Yurt sorununun birer kişilik, üçer kişilik odalar, sıcak suyu, soğuk suyu, geniş bant internet erişimi olacak. Anne baba güven içinde çocuklarını götürüp öğrenci yurduna teslim edecek. Dolayısıyla öğrenciler, huzur içinde okullarına gidecekler, akşam da yurtlarına dönecekler. 20 yıldır çözemediklerini Allah nasip ederse bir yıl içinde çözeceğiz.
Biliyorum, sizin sorununuzu biliyorum. EYT sorununu çözecekse, bir kişi çözer. Onun adı da Bay Kemal. Hiç endişe etmeyin.
“Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti, devlet planlama teşkilatını kapattı”
O malı götürenlerin ceplerini tamamen dikeceğim. Arayacaklar, cep bile yok. Ceplerini dikeceğim, hiç merak etmeyin. Sakın umutsuzluğa kapılmayın. Ülkemiz en zor koşullarda bile başarıyı yakalamış bir ülke. Olağanüstü bir potansiyelimiz var. Gençlerimiz olağanüstü güzel şeylerin altına imza atıyorlar. Spordan tutun bilime kadar çok şey var, çok güzel şeyler yapılıyor. Üniversitelerimizi mahvettiler biliyorum ama üniversiteleri de ayağa kaldıracağız.
Barış akademisyenlerini derhal bir kararnameyle bir hafta içinde görevlerine iade edeceğiz. Bir üniversitede her türlü düşünce özgürce tartışılmalıdır. Bir örnek vereyim, Orta Çağ’da bir adam çıkmış demiş ki ‘beyler dünya yuvarlaktır.’ ‘Vay sen misin?’ Yakalayıp, doğru engizisyon mahkemesine çıkarmışlar. ‘Sen nasıl milyarlarca insan düz diyor, sen nasıl diyebilirsin, dünya yuvarlaktır.’ Milyonlarca kişi mi haklı, bu bir kişi mi haklı? Dolayısıyla bütün aykırı düşüncelere bizim ihtiyacımız var. Hiçbir aykırı düşünceden korkmamak lazım. Düşündükçe insanoğlu geleceği daha sağlıklı kurgular ve daha sağlıklı oluşturur.
İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı, Türk üniversitelerini geçti. Bu benim yüreğimde derin acılardan birisidir. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinde nasıl olur da bilimsel araştırmalar bu kadar yerlerde kalır, yerlerde sürünür? ‘Her kente bir üniversite açtık’ dediler. Aslında bizim gerçek üniversite sayımız toplasanız, 10-15’i geçmez. Diğerleri adı üniversite ama gerçek anlamda üniversite değil. Hiçbir planlama yok. Asgari ücretin yarısıyla iş aramaya çalışan çok sayıda hukuk mezunu. Ziraat mühendisi, veteriner; bunları göreceksiniz, eczacılar iflas etmek üzere, bunları göreceksiniz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Devlet Planlama Teşkilatını kapattı. Akıl alacak şey değil. Bir kişi, her şeyi bilince; planlamayı da o biliyor. Dua edin ameliyathaneye girmedi, ya bypass yapmaya kalkarsa ne olacak, o da olabilir.
“Adaleti ya getireceğiz ya getireceğiz”
İşin özü salı grup toplantımızı burada yaptık. Şundan emin olmanızı isterim. Umutsuzluğa kapılmayın, hep beraber güzel Türkiye’yi inşa edeceğiz, birlikte inşa edeceğiz. Akılla, bilgiyle, birikimle yapacağız. Liyakatle yapacağız. Adaleti bu ülkeye ya getireceğiz ya getireceğiz. Adaletsiz bir dünya, adaletsiz bir Türkiye asla istemiyoruz. Hapishanelerinde gazetecilerin olduğu bir Türkiye istemiyoruz. Hapishanelerinde, düşüncelerinden ötürü insanların hapse atılmasını istemiyoruz. Tutuklanmasını istemiyoruz. Demokrasiyi istiyoruz, özgürlüğü istiyoruz. Kadın-erkek eşitliğini istiyoruz. Güzel bir Türkiye istiyoruz, güzel bir Türkiye umuduyla hepinize selamlar, saygılar sunuyorum.” (ANKA)